CUDİ DAĞI:
Cizre'de sizi kesinlikle en çok etkileyecek şey Cudi Dağı olacaktır.
Cudi Dağı, Şırnak ve Silopi İlçesi arasında, yüksekliği yer yer 2000 metrelerde ama zirvesi 2114 m olan bir dağ.
Cizre’de yaşayan insanların her sabah uyandıklarında güneşin ilk ışıklarıyla bu doğa harikası dağ ile karşılaşmaları, göz göze gelmeleri müthiş bir olay bence. Gri, mavi ve mor tonlarına ve baktığınızda günün her saati içinizin başka duygularla dolmasına sebep olan bu görüntü bana yabancı değil, ilk kez yaşadığım bir şey de değil. Yıllar öncesinde de göz göze gelmişliklerim oldu bu Cudi ile.
Cudi Dağı, Şırnak ve Silopi İlçesi arasında, yüksekliği yer yer 2000 metrelerde ama zirvesi 2114 m olan bir dağ.
Cizre’de yaşayan insanların her sabah uyandıklarında güneşin ilk ışıklarıyla bu doğa harikası dağ ile karşılaşmaları, göz göze gelmeleri müthiş bir olay bence. Gri, mavi ve mor tonlarına ve baktığınızda günün her saati içinizin başka duygularla dolmasına sebep olan bu görüntü bana yabancı değil, ilk kez yaşadığım bir şey de değil. Yıllar öncesinde de göz göze gelmişliklerim oldu bu Cudi ile.
Belki kıyaslamak doğru olmaz ama yine de Yerevan’da her sabah uyanıp Ararat’ı gördüğümde içime dolan o duyguları Cizre’de Cudi Dağı için de hissettim ve Cizrelilerin ona hayranlığını daha iyi anlayabiliyorum.
Cudi Dağı'nın yanı sıra Gabar Dağları'nın görüntüsü de muhteşem bir doğa olayı ile karşı karşıya getirir bakanı.
Cudi Dağı’na dikkatli bakarsanız yere uzanıp yatmış, bakışlarını gökyüzüne dikmiş bir insan silüeti görürsünüz. Nuh’un gemisi bu silüetin tam göbek kısmına inmiş. Sefine (gemi) Yeri olarak anılan bu noktada yapılan araştırmalar aslında oldukça ilginç. Biraz daha üstüne düşülse ve ciddi şekilde kazı ve araştırma yapılsa bence kesinlikle çok önemli bulgulara rastlanacak.
Civarda gezenler bilirler, dağda ve çevresinde Asur’lardan günümüze kadar gelmiş kabartmalar vardır.
Sefine yerinde bulunan zift ve tahta kalıntıları için bence artık daha ciddi araştırmalar yapmanın zamanıdır. Üstelik de bildiğim kadarıyla Almanlar buluntular üzerinde C14 (Radyokarbon) tarihleme metoduyla ulaştıkları sonuçta MÖ 4000’lere işaret ediyorlar. Yani Tufan düşünülünce, neden olmasın?
Beni düşündüren başka bir mevzu da, hemen civardaki Semanin (Heştiyan / Seksenler) Köyü. Nuh Tufanı’ndan kurtulan 80 kişiye işaret etmiyor mu? Ya Cudi Dağı’nın asırlık zeytin ağaçları? Daha bunları düşündürecek epey şey var aslında. Hz. Nuh İbadetgâhı, gemi şeklindeki manastır yapıları vs.
Seyyah ve ajan Gertrude Bell 20. yy başında bu bölgede ciddi araştırmalar yapar ve çektiği fotoğraflarla da bu konuya değinir. Nuh’un gemisinin buraya inmiş olduğundan şüphe etmez.
Yine benim için önemli ip uçları Süryani yazarların da Cudi Dağı’na işaret etmeleri. Özellikle de Nusaybin’li Mor (Aziz) Yakup’un Botan bölgesindeki Kardu’ya gelip Nuh’un gemisini aradığını, hatta bazı tahta parçaları bulduğunu biliyoruz.
Bu açıdan bakınca Cizre ve civarının yalnızca İslam dönemi kaynaklardan alınan bilgilerle açıklanması oldukça yetersiz kalır. Bu bölgede ciddi ve zengin bir Hıristiyan tarihi de vardır, haliyle kaynak da mevcuttur. Yeter ki, akademisyenler bununla ilgilensin ve bu konuyu ortaya çıkartmak adına monastik ve kilise kayıtlarını inceleyip gün ışığına çıkartsınlar.
Zaten aslında tüm Anadolu topraklarında olduğu gibi burada da binlerce yıllık yerleşimlerin izleri vardır ve bu toprakları MÖ 4000'lerle başlayarak anlatmak bile yanlış olur. Bugün Cizre civarında her yerin müthiş Neolitik bulguları ele alınırsa bu hemen anlaşılır. Yalnız bu bölge bu anlamda epeyce ihmal edilmiştir.
Bu bölgeye yapılacak her türlü yatırım sayesinde (sanayi, arkeolojik araştırmalar vs) bölge Kültür, İnanç ve Doğa Turizminden de nasibini ve hakkını alabilecektir.
NUH TUFANI:
Nuh Tufanı ile ilgili o kadar çok şey yazılıp çizilmiştir ki. Tufan konusu bile şöyle bir araştırdınız mı her kültürde karşınıza çıkar.
Anadolu ilkler ülkesidir ve Mezopotamya kültürün beşiğidir.
Araştırısanız dünyanın her bölgesinde, değişik dönemlerde, çeşitli tufan destanlarına rastlarsınız. Bu oldukça ilginçtir.
Mezopotamya’da ortaya çıkan tarihin ilk yazılı destanı olan GILGAMIŞ DESTANI, ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür. 12 tabletten oluşan bir eserdir ve Uruk kralı Gılgamış’ın ölümünden bin yıl sonra yazılmıştır. Aslında hikâye de ilginçtir. Halkına karşı merhametsizdir Gılgamış ve bu nedenle de Tanrı onun başına Enkidu’yu belâ olarak yollar. Bu ikisi dövüşürler ama yenişemeyince de arkadaş olurlar. Sonra Enkidu ölür ve olaylar farklı şekilde gelişmeye başlar. Destan’ın 11. tabletinde tufan konusu devreye girer. Gemi yapılır, insanlar, hayvanlar gemiye alınır ve fırtına patlar...
Gılgamış Destanı Asur Kralı Asurbanipal (MÖ 7. yy) zamanında Akadca olarak yazılmıştır.
Tabii tufan destanı konusundaki tüm ihtimallere bakmaya kalkarsak, Nippur tabletlerinden günümüze kadar gelen o kadar çok belgeyle uğraşmak gerekir ki, bu durumda da bayağı uzun çalışmalar, araştırmalar yapmak ve onlarca sayfa yazmak lâzım gelir. (Yazarım yazmasına da, sonuçta bu yazı yol notları ve sizleri bir sonraki bölümde artık Cizre'de gezdirmek istiyorum.)
Semavî dinlere bakacak olursak:
Tevrat, Hz. Nuh, Tufan ve Gemi hakkında oldukça ince detaylar ve bilgiler içerir. Tekvin'de (Bap 6 - 7 - 8) Nuh ve Nuh'un gemisinden, Tufan'dan ve indiği dağdan bahseder. (Tevrat Ararat der inilen dağa.)
İncil'de de Matta (24 / 37 - 39); Luka (17 / 26 - 27) ve Petrus'un İkinci Mektubu (Bap 2/5; Bap 3/6) bu olaydan bahseder.
Bunun yanı sıra Abû'l Farac Tarihi'nde de geçer bu konu.
Kur'an-ı Kerîm'de de oldukça detaylı olarak çeşitli âyetlerde bahsi geçer: (A'raf, 59 - 64); (Hûd, 25 - 49); (Mü'minun, 23 - 30); (Nûh, 1 - 28); (Şuarâ, 105 -122); (Yûnus, 71 -74); (Kamer, 9 - 15); (Furkan, 37); (Enbiya, 76 -77).
Kur'an-ı Kerîm'de de oldukça detaylı olarak çeşitli âyetlerde bahsi geçer: (A'raf, 59 - 64); (Hûd, 25 - 49); (Mü'minun, 23 - 30); (Nûh, 1 - 28); (Şuarâ, 105 -122); (Yûnus, 71 -74); (Kamer, 9 - 15); (Furkan, 37); (Enbiya, 76 -77).
Haydi artık Cizre'yi gezelim mi?
(25 Mayız 2015 tarihli yazımdır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder